Türkiye, tarihi boyunca her zaman kronik bir enflasyon ve dolayısıyla faiz sorunu yaşamıştır. 1960’lı dönemlerden 1990’lı dönemlerin sonuna, milenyumun başlangıcından günümüze kadar her dönem, Türk halkı, reel olarak kendi alım gücünü kısıtlayan bir enflasyona karşı mücade etmek durumda kaldı.
Gelen her hükümet, Türk halkını enflasyon canavarının pençesinden kurtaracağını söyleyerek işe başladı. Merkez Bankası Başkanları göreve getirildi, ekonomik programlar hazırlandır, farklı ve çeşitli yöntemler denendi. Bunlardan bazıları piyasalara aşırı müdahele ile gerçekleştirilmeye çalışıldı, bazıları ise “liberal” bir çerçeveye sığdırılmaya.
Sonuç ise hiçbir zaman tam olarak beklendiği gibi olmadı. Faiz oranları yükseltildi, enflasyon geriledi, reel ekonomi yavaşladı. Seçimler kapıyı çaldı, para arzı artırıldı, faiz oranları düşürüldü, ekonomi, potansiyelinin üstünde büyümeye zorlandı.
“Yapısal Reformlar Olmadığı Sürece, Merhemi Faizde Aramak Hata Olur”
“Seçim ekonomisi” veya buna benzer dönemsel kavramları bir tarafa bıraktığımızda, ekonominin geneli için alınan bütün kararların bir maliyeti olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle faiz oranları, hem reel ekonominin, hemde sanal ekonominin en büyük etkileyicisi konumunda. Çoğu ekonomist, faiz oranlarında alınacak yanlış kararlar ile ekonomik gidişatın bozulabileceğini ancak alınan doğru karalar ile düzeltmenin kolay olmayacağını düşünüyorlar.
Bazı arkadaşlar ‘hani faiz artarsa sorun çözülürdü şimdi niye farklı şey söylüyorsunuz’ diye soruyor. Ben hiçbir zaman faiz artarsa sorun çözülür demedim. Tam tersine sürekli olarak ‘faiz ‘tek başına her şeyi bozabilir ama tek başına her şeyi düzeltemez’ dedim ve hep faiz artışıyla birlikte yapısal reformların devreye sokulması gerektiğini vurguladım.
Dr. Mahfi Eğilmez- Kendim Yazılar/Merkez Bankası Faizi Kaç Puan Artırır?
Nitekim bunun en temel sebebi de, enflasyonist dönemlerde alınan faiz artırım kararlarının, bazı maliyetlerinin olması.
Bunlardan en önemlilerinden birisi ise Merkez Bankası’nın bankalara yüksek faizden borç vermesi dolaylı yoldan bankaların da müşterilerine daha pahalı kredi sunması. Yani faizler arttığı zaman vatandaş ve iş insanları bankadan rahatça kredi alamıyor. Böylece özellikle Türkiye gibi borçla yaşayan ülkelerde tüketime ciddi bir fren gelmiş oluyor. Çarklar yavaşlarken enflasyon da kontrol altına alınabiliyor.
Türkiye’nin Olağanüstü Faiz Artrımı Geçmişi
Türkiye son 23 yılda zamanında ekonomiyi soğutmadığı için 5 kez olağanüstü faiz artışları yapmak zorunda kaldı. Ne zaman ekonomi bir çıkmaza girse, döviz kurlarında ani bir yükseliş yaşansa veya yabancı sermaye hızla ülkeyi terketse, çözüm yapısal reformlar yerine olağanüstü yapılan toplantılarda arandı.
1- Olağanüstü Toplantıdan 225 Baz Puan Çıktı!
Haziran 2006’da dolar kuru 1.70 TL seviyesine yükseldiğinde, bu durum finansal piyasalarda büyük bir hareketliliğe neden oldu. Bu olayın ardından, 25 Haziran Pazar günü Merkez Bankası olağanüstü bir toplantı düzenledi. Ancak dönemin Merkez Bankası Başkanı olan Durmuş Yılmaz, o sıralar Londra’da bir toplantıya katıldığı için bu toplantıya katılamadı. Toplantının yönetimini, Yılmaz’ın başkan yardımcısı Erdem Başçı üstlendi.
Toplantının sonucunda, alınan karar gereği gecelik faiz oranları 225 puan artırıldı. Ancak, 26 Haziran’da piyasalar açıldığında alınan bu önlemin hemen etkisini göstermemesi sonucunda dolar kuru tekrar 1.71 TL’ye yükseldi. Bu gelişme üzerine Merkez Bankası, durumu düzeltmek için iki farklı vadeyle düzenlediği ihalelerde 500 milyon TL tutarında döviz alımı gerçekleştirdi. Ayrıca, döviz rezervlerini dengelemek amacıyla 500 milyon dolar değerinde döviz satım ihalesi düzenlendi. Ancak bu önlemler yeterli olmadığı için Merkez Bankası doğrudan piyasaya müdahale ederek 1 milyar dolarlık döviz satışı gerçekleştirdi. Bu müdahalelerin ardından dolar kuru faiz hamlesinden yaklaşık bir ay sonra 1.44 TL seviyesine kadar düştü.
2- Babacan Döneminde Enflasyona, “Olağanüstü” Faiz Darbesi
29 Ocak 2014 tarihinde gerçekleşen ikinci olağanüstü toplantıda, dönemsel enflasyon artışlarıyla başa çıkmak amacıyla Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan liderliğindeki ekip, faiz oranlarının düzenlenmesi konusunda çözüm yolları arayışındaydı. O dönemde Merkez Bankası Başkanı olan Erdem Başçı, bu toplantıda başkanlık görevini üstlenmişti.
Para Politikası Kurulu’nun Başçı başkanlığında aldığı kararlar doğrultusunda, politika faizinde büyük çaplı bir artış gerçekleştirildi. Bir haftalık repo faiz oranı yüzde 4.5’ten yüzde 10’a çıkarıldı. Aynı şekilde, gecelik borç verme faiz oranı yüzde 7.75’ten yüzde 12’ye, gecelik borçlanma faiz oranı yüzde 3.5’ten yüzde 8’e, geç likidite penceresi borç verme faiz oranı yüzde 10.25’ten yüzde 15’e yükseltildi. Ayrıca, APİ borçlanma faizi yüzde 6.75’ten yüzde 11.50’ye çıkarıldı.
3- 300 Baz Puan İle Çare Arandı
Üçüncü olağanüstü faiz artırım toplantısı, 23 Mayıs 2018 tarihinde düzenlendi. Toplantının başkanlığını Murat Çetinkaya üstlendi ve bu önemli toplantıda Geç Likidite Penceresi faiz oranı 300 baz puan yükseltildi. Faiz seviyeleri, yüzde 13,5’ten başlayarak yüzde 16,5’e çıkarıldı.
4-AKP TARİHİNİN EN YÜKSEK 2. FAİZ ARTIŞI
Akparti yönetimindeki dönemin en yüksek faiz artışı, 13 Eylül 2018 tarihinde gerçekleşti. Ancak bu “en yüksek faiz artışı oranı” ifadesi bugün itibarıyla pekte doğru bir ifade değil. Çünkü bugün alınan faiz kararına göre, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faizleri 750 baz puan artırarak bu rekoru geçmiş durumda.
O dönemde Merkez Bankası, faiz oranlarını 625 baz puan yükselterek yüzde 24’e çıkarmıştı. Bu adımın ardından dolar değeri ilk tepki olarak 40 kuruş düşüş kaydetmiş ve Akparti döneminin en yüksek politika faizi artışı gerçekleşmişti. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, bu kararı almıştı, ancak bir sonraki temmuz ayında görevden alındı.
5- Piyasalar Güven Aşılamak İsteyen Ağbal, Faizleri 475 Baz Puan Artırdı
Merkez Bankası, Naci Ağbal geldikten sonra gerçekleştirilen ilk toplantıda, politika faizini 475 baz puan artırarak yüzde 10.25’ten yüzde 15 seviyesine yükseltti. Kararın açıklanmasının ardından TL dolar karşısında yüzde 2 seviyesinde değer kazanarak 7.50 seviyesine kadar indikten sonra tekrar 7.60’ın üzerine yükseldi.
“Olağanüstü Kararlar İçin, Olağanüstü Toplantılara Gerek Yok”
Bazende olağanüstü toplantı yapılmasa da, olağan toplantılarda olağanüstü kararlar alındı. Bu aslında bugün tecrübe ettiğimiz ve gelecekte bize neler getireceğini bilmediğimiz yeni deneyim.
Bir süredir “faiz sebep enflasyon sonuç” söylemleriyle düşürülen ve her düşürüldüğünde arkasından enflasyonuda dibe doğru çekeceğine inanılan “Türkiye ekonomi modeli”, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile sonlandırıldı. Bazılarının deyimine göre “Bu bir rüyaydı ve bitti”. Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan liderliğindeki yeni ekonomi yönetimi, bir süredir açık olan masal kitabını sessizce kapatarak, faiz silahını tekrar masanın üstüne çıkardı. Faiz oranları yükseltildi. Önce yüzde 15’e, sonra yüzde 17,5’e ve ardından bugün sürpriz bir şekilde yüzde 25’e.
Piyasalar aslında bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) pekte beklenti üstü bir faiz artışı yapacağını düşünmüyordu. Analistler genellikle yüzde 18,5 ila yüzde 20 arasında salınan bir faiz artırım beklentisi içerisindeydiler. Hatta Standard Chartered gibi bazı bankalar, güncel olarak sürpriz bir faiz artırımıyla yüzde 25’e tırmanan faiz oranlarının, ancak yıl sonun yüzde 24 seviyesine ulaşmasını bekliyorlardı. Oysa, geçtiğmiz iki toplantıda beklentilerin altında bir faiz artırımı gerçekleştiren TCMB, bu sefer piyasayı şaşırttı. 750 baz puan ile son yıllarda eşi benzerine az rastlanır bir faiz artırım kararı aldı.