İnsan, Doğa Ve Tanrı
İnsan, varlık alemine gözlerini açtığı ilk andan itibaren sürekli bir merak içerisinde olmuştur. Kendi varlığını oluşturan sebeplerden başlayıp bütün canlı ve cansız maddelerin oluşumunu araştırmıştır. Bunların meydana gelmesini sağlayan bilimsel metodları bulmuş, bunları çeşitli şekillerde farklı bilim dalları altında sınıflandırmıştır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda ise artık çoğu bilim adamı için Tanrı’nın var olma düşüncesi mantıksız bir düşünce haline gelmiştir. Zira her maddenin oluşumunu gerçekleştiren sebepler vardır. Bu sebepler bir İlah’ın var olma fikrini mantıksız hale getirmiştir.Peki gerçekten öyle mi?
Maddenin Oluşumu
Bir insanı ele alalım… Sperm ve yumurtanın birleşimiyle oluşan insan vücudu; oksijen, karbon, hidrojen, nitrojen, kalsiyum, fosfor ve bunlarla beraber bir dizi elementin birleşimidir aslında. Bu elementler muhtelif oranlarla insan vücudu içeresinde bulunur ve insanın en küçük temel yapı taşı olan hücreleri oluşturur. Hücreler kendi içeresinde mükemmel bir sistemi işler. Bu sistem ile organlar hayat bulur. Yaşam sürekli bir halde devam eder… Biyoloji ilmi bize bu konularda daha nice ayrıntılı bilgiler veresede insan doğası gereği düşünür. Bu düşünce onu bu sistemi oluşturan sebepleri felsefi bakış açısıyla değerlendirmeye iter. İşleyiş biçimi bir fabrikayı andıran hücre, her biri kendi alanında usta binlerce mühendisle beraber bu çarkın daimi bir surette döndürülmesi için çalışır. Görevlerinin ne kadar zor oluğunun veya yorulup yorulmamalarının bir önemi yok. Bir sebep onları var etti ve ne yapmaları gerektiğini öğretti. Artık görev süreleri boyunca bu işi yapmakla mükellefler.
Mutlak Karmaşa Ve Düzen
Bilimsel kanunlar çerçevesinde her maddenin oluşumu bir sebebe bağlıdır. Fakat bilim, bu sebeplerin nasıl oluştuğu hakkında pek de tatmin edici cevaplar vermez. Erkek ve kadının birleşimiyle yeni bir insan ortaya çıkar. Tohum;ısı,ışık ve havadan belirli oranlarda istifade ederek toprak içeresindeki gerekli gelişimini tamamlar ve yeni bir bitki meydana gelir…Temelde her şey mantığa uygundur. Garip karşılanması gereken bir durum yoktur. Mesele ne zaman bu sebepleri oluşturan şeyin mantığını sorgulamaya gelirse işler o zaman karışmaya başlar…Ben varlık alemine gözlerimi açtım ve bu sistem vardı. Belirli bir düzenle mükemmel bir şekilde işliyor. İşlemeye de devam edecek. Peki bu sistemi kim oluşturdu? Öylece kendiliğinden mi oluştu yoksa bir irade; güç, kudret ve ilmiyle bunun böyle olmasına mı karar verdi? İşte Allah’ı yaratıcı kabul eden insanlarla tabiat pereselerin arasındaki fark bu noktada ortaya çıkıyor. Bir taraf böyle böyle bir sistemin pekala kendiliğinden oluşabileceğine inanırken diğer taraf bu düzenin bir İlah tarafından yaratılmış olduğuna inanıyor.
İnsan var oluşunu her daim sorguladı. Bundan sonra da sorgulamaya devam edecek…Günün sonunda mantığı onu bir noktaya getireceksek. O noktada karar sadece kendisine ait.